e
sv

Bir Hayalden Bir Efsaneye!

406 okunma — 24 Ocak 2024 00:30

Haliç’ten Boğaziçi istikametine doğru uzanan Galata, 15. yüzyılın sonlarında çok işlek ve canlı bir ticaret merkeziydi. Liman işlevi gören bu bölge, yüksek ve kalın surlara sahipti. Burayı Cenevizliler inşa etmişti. Galata Kulesi de bu surların içinde bulunuyordu. Surların dışındaki kısımlar ise boş arazilerden ibaretti. 1481’de tahta çıkan Osmanlı Padişahı Sultan II. Bayezid, tarlaların ve ağaçlık alanların olduğu bu bölgede bir av merasimi düzenledi. Av dönüşü Beyoğlu’nun sırtlarından Tophane’ye inen Sultan, bir kulübeye denk geldi.

II. Bayezid dinlenmek için içeri girdi. Ve orada yaşlı bir adamla karşılaştı. Bu adam ‘Gülbaba‘ lakabı ile tanınıyordu. Gül yetiştirdiği için insanlar ona bu lakabı takmıştı. Padişah, Gülbaba’nın misafirperverliğinden ve sohbetinden çok hoşlanınca kendisinden bir isteği olup olmadığını sordu. O da günümüzde Galatasaray Lisesi’nin bulunduğu bölgeyi işaret ederek, orada bir mektep yapılmasını istediğini söyledi. Sultan, bunun üzerine oraya ‘Galata Sarayı‘ adı verilen bir bina yaptırdı ve mektep olarak hizmete soktu.

Okul için ilk olarak kabiliyetli devşirme çocuklardan birkaç yüz tanesi seçildi. Başta Gülbaba olmak üzere, daha sonra diğer kişiler hoca olarak görevlendirildi. II. Bayezid, mektebin nizamını kendisi belirledi ve Enderun Mektebi olarak işlemesini sağladı. Uzun yıllar öğrenci yetiştiren kurum, devletin batılılaşma ve Tanzimat Dönemi’nin önemli yapılarından biri halini aldı. 1838’de Galatasaray Mektebi Tıbbiyesi olarak da hizmet verdi.

II. Mahmut ve Babıali yöneticileri, 19. yüzyılın ortalarına doğru yeni bir hukuk ve eğitim sistemine geçilmesine karar verdi. Daha sonra batı modelinde olan ve rüştiye muadili okullar açılmaya başlandı. Ancak bu okullar, ortaokul görevi görüyordu. Medreselere öğrenci yetiştirme konusunda yeterli değillerdi. Bunun üzerine, lise olarak hizmet verecek kurumlara ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. Çünkü Gayrimüslim halk, kendi mekteplerinde eğitim görüyordu. Fakat Türkler için böyle bir durum söz konusu değildi.

Bu durumun değişmesini isteyen devlet erkanı, çalışmalara başladı. Ancak beklediğini bulamadı. 1861’de tahta çıkan Sultan Adülaziz, Avrupa seyahatlerinde etkilendiği eğitim sistemlerinin Osmanlı’da da olmasına karar verdi. Devamında Galata Sarayı binasında bir okul açılmasını uygun gördü. Okul, 1 Eylül 1868’de ‘Mekteb-i Sultani‘ adıyla açıldı. Okulda tedrisatın Fransızca olmasına, bazı derslerin ise Türkçe verilmesine karar verildi. Lise, zaman içinde önemli eğitim müesseselerinden biri haline geldi.

Okulun önem verdiği alanlardan biri de spordu. 1870 tarihinde bir idman bayramı düzenlendi ve ardından bir çok branşta çalışmalar yapıldı. Dönemin İstanbul’unda spor kulübü olarak faaliyet gösteren kuruluşların futbol şubeleri, yabancıların ya da azınlıkların elindeydi. Bu duruma son vermek isteyen öğrencilerden biri olan Ali Sami Yen ve onun arkadaşları, 1905’te bir teşrin gününde, edebiyat dersinde bir futbol kulübü kurmaya karar verdi. Kulübün adının ‘Gloria‘ (Zafer) veya ‘Audace‘ (Cesaret) olması yönünde fikirler ortaya atıldı. Ancak kulübün adının Galatasaray olması konusunda fikir birliği sağlandı.

Takımın bir formaya ihtiyacı vardı. İlk önce Osmanlı Bayrağı renkleri olan kırmızı ve beyaz seçildi. Daha sonra Sarı-Lacivert forma denenmiş, fakat bundan vazgeçilmişti. Ali Sami Yen ve arkadaşları, Şişman Yanko’nun dükkanında denk geldikleri ‘vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı ve içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı‘ olan iki kumaşı seçti. Kurucular arasında bulunan Bekir Sıtkı, Gülbaba’nın II. Bayezid’e verdiği sarı ve kırmızı güllerden esinlenildiğini dile getirdi. Sonunda Galatasaray renklerine kavuşmuştu.

Parçalı olarak kullanılan forma, zaman içinde çubuklu olarak da kullanılmaya başlandı. Onlardan biri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923’te sahada yer aldı. Galatasaray yönetimi, yıllar sonra, Cumhuriyetin 100. yılına özel olarak bir tasarım yaptırmaya karar verdi. 2023 tarihinde sahaya çıkan bu forma da kulüp tarihindeki yerini aldı.

Ali Sami Yen:”Galatasaray Lisesi’ndeki edebiyat dersinde, 1905 yılında, bir *teşrin gününde, futbol takımı kurmaya karar vermiştik. Maksadımız, İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak, ve Türk olmayan takımları yenmekti…”

*Teşrin, yılın onuncu ve on birinci aylarına verilen ortak ad.

  • Site İçi Yorumlar

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.